“Günümüz dizilerinde ruh sağlığı ve psikoterapi seansları geçmişe oranla daha fazla işlenmeye başlanmıştır. Bu noktada psikoterapinin çerçevesini anlamak ve zihnimizde doğru bir yere yerleştirmek önemlidir. Yazı boyunca mevcut değişim ve psikoterapinin günlük hayattaki iletişim biçimlerimiz ile farklılaştığı noktalar üzerinde durulmuştur.”
Son yıllarda dizi içeriklerinin temel bir parçası haline gelmeye başlayan psikoterapi seansları; insanların ruh sağlığını ve ruh sağlığı alanında yapılan uygulamalara yönelik merakını arttırmaya başladı. Çoğumuzun belki de psikoloji dendiğinde aklına Freud ve meşhur divanda uzanma meselesi gelmektedir. Ama Türkiye’ de yaşayan bizler için kültürel endüstrinin ruh sağlığı meselesini popüler bir halde sunması son yıllara dayanmaktadır. Özellikle “Bir Başkadır”, “Kırmızı Oda” ve “Masumlar Apartmanı” gibi diziler ile merakımız ve ilgimiz doruk noktalara çıkmış oldu. Aslında daha önceki yıllarda da psikoterapi üzerine göndermeler bulunmaktaydı. Ama farklılaşan durum şu oldu: Artık psikoterapist, psikoterapi ve danışan alay konusu haline getirilen, yanlış gösterilen bir yan unsur olmaktan çıkıp saygı duyulan, empati gösterilen, temel bir unsur haline geldi. Peki, psikoterapi üzerine biraz düşünmeye ne dersiniz? Psikoterapi, dışarıdan bakıldığında gizem taşıyan ve merak uyandıran bir zemine sahiptir. Bir evin yatak odası gibi düşünebiliriz bu gizem durumunu. İnsanlar psikoterapi seansı içerisinde en mahrem kalmış yerlerini psikoterapiste açarlar. Hepimizin yine aşina olabileceği bir deyim olan “çocukluğa inmek” de buradan gelir. Ki insanların günlük hayatta ruhsal mahremiyetlerini gizlemek için nasıl bir çaba harcadıklarını düşünürsek, psikoterapiye olan merakımız daha da artar. Ki bu noktada önemli olan bir şey de şudur: İnsanlar sadece bildikleri ve bilerek gizledikleri mahremiyet alanlarına sahip değildir. Bir yandan da kendisinin bile bilmekte, algılamakta ya da anlamlandırmakta zorlandığı geçmiş anlara sahiptirler. Bu nedenle günlük hayat içerisinde bir nevi isteklerimizi, düşüncelerimizi kısmen gösterdiğimiz maskelerin ardından çıktığımız ve hem maskemize hem de kendimize bakma fırsatı bulabildiğimiz yerlerdir aslında psikoterapi ortamları. Psikoterapi, başlangıç itibariyle bir çerçeve belirler. Çerçeve; psikoterapinin öncelikle kurallarının belirlenmesi ve kişiler için bilindik bir zemin oluşturması için esastır. Çerçeve denildiğinde aklımıza şunlar gelmelidir:
Kim, kime, nerede, hangi ekolde, ortalama ne kadar seansta, ne sıklıkta ve ne kadar bir ücretle gibi sorular ile psikoterapi seansı için bir zemin oluşturulur. Psikoterapist; ruh sağlığı ile ilgili bir alanda mezuniyete sahip ve psikoterapi konusunda eğitim almış kimse olarak düşünülebilir. Ülkemizde ruh sağlığı alanında meslek tanımlamaları hala netlik taşımamakla birlikte kişilerin eğitim geçmişini göz önünde bulundurmak bu noktada zihin açıcı olacaktır. Danışan; psikoterapi almaya gönüllü olan kimsedir. Özellikle pandemi ile birlikte yüz yüze, fiziksel olarak ayı ortamda yapılan psikoterapilerin yanı sıra telefon ile sadece konuşarak ya da görüntülü bağlantı yoluyla da psikoterapi hizmeti artmaya başlamış bulunmaktadır. İlerde daha ayrıntılı değinmemiz gereken ekol meselesi için ise şunu düşünebiliriz: Mevcut sorunu ele alma biçimine göre ruh sağlığı alanında birçok ekol vardır. Psikanaliz, Bilişsel Davranışçı Terapi ve Varoluşçu Terapi en başta sayabileceklerimiz arasındadır. Ekoller, sorunu ele almada farklı yaklaşımlara ve tasavvurlara sahiptir. Sahip oldukları yaklaşım farkı, terapi ilerleyişini de belirleyecektir. Ama son yıllarda artan eğilim bir psikoterapi ekolü yerine eklektik bir şekilde yani danışanın birden çok ekolün tasavvuruna göre dinlenip, danışan için uygun yöntemlerin bir araya getirilerek danışana en uygun sürecin tasarlanması yönündedir. Yine aynı şekilde psikoterapi ekolüne göre süreç daha kısa ya da daha uzun sürebilir. Sözgelimi Psikanaliz, yaklaşımı nedeniyle Bilişsel Davranışçı Psikoterapiye göre daha uzun sürmektedir. Son zamanlarda sosyal medyada dönen bir caps psikoterapiyi anlamak konusunda güzel bir ironiye sahiptir. Capste “Konuşarak mı hap ile mi tedavi edeceksin?” şeklinde bir soru bulunmaktadır. Bu soru aslında yine psikoterapi meselesinin klişe bilinen taraflarına gönderme yapmaktadır. Psikoterapiyi, sohbetten ya da günlük hayattaki konuşmalardan ayıran nedir? Bu noktaları anlamak, psikoterapiyi zihnimizde doğru bir yere oturtmak için ideal olacaktır.
Bir tiyatro deyimi olan Monolog;oyun sırasında, kişilerden birinin sahnede kendi kendine yaptığı konuşmadır. Günlük hayatta ise bazen kendi iç sesimizi dinlerken bazen de kendi kendimizle konuşur buluruz kendimizi. Bu anlar da birer Monolog örneğidir aslında. Diyalog ise, iki ya da daha fazla kişi arasında geçen karşılıklı konuşma halidir. Kelime, etimolojik olarak Antik Yunan'a dayanır. ''Dia'' ve ''Logos'' sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur. Dia, karşılıklılığa vurgu yaparken; Logos, akıl ve mantığa vurgu yapar. Arapçadan Türkçeye geçen, günlük hayatta kullandığımız bir diğer kavram olan ama bir yandan da yazın türü olan sohbet ise daha sade, daha az bilgiye dayanan ve konuşma havası içerisindeki yazılar için kullanılır. Benzer şekilde günlük hayatta sohbet; konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme anlamlarına gelir. Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Empati bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamaya çalışmak ve bunu ötekine ifade etmektir. Sempati ise, bir kimsenin bir başka kimseye karşı duyumsadığı, beslediği sıcak, içten sevgi ve yakınlık duygusudur. Bu noktada Empati kişinin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını anlamaya çalışmakken; sempati duyguyu ve duygusal yükü paylaşma halidir.Psikoterapi üzerine düşünmeye başladığımızda yukarıda bahsettiğimiz ve ekleyebileceğimiz birçok kavram gelebilir aklımıza. Oysa ideal bir psikoterapi neyi barındırmalı bünyesinde neyi barındırmamalı? Öncelikle psikoterapi kavramı, psyche ve terapi kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Aristo'ya kadar dayanan psyche kavramı, ruh ve zihin kavramlarına karşı gelmektedir. Psikoterapi ise, bireylerin duygusal, düsünsel ve davranışsal sorunlarının çözümünü hedefleyen tekniklerin tümüdür. Psikoterapiyi günlük hayatta, çeşitli kişilerle yaptığımız konuşmalardan ayıran nokta empati becerisinin kullanıldığı bir diyalog olmasında gizlidir. Günlük hayattaki diğer birçok iletişimimiz ise sempatiye dayanan sohbetlerdir. Psikoterapi sırasında çalışılamayan sempati ve diyaloğun yerini almış bir sohbet oluşursa; psikoterapinin sağlayacağı kazanımlar ortadan kalkmaya başlar. İzlediğimiz dizilerde, okuduğumuz romanlarda, günlük hayattaki iletişimlerimizde ya da olası psikoterapi seanslarımızda psikoterapiyi sohbetten ayıran kriterler olarak özetle bu noktaları zihnimizde tutmak faydalı olacaktır.
Kommentare